DENEYİMSEL TASARIM ÖĞRETİSİ NEDİR?

 

İnsan nefes almaya başladığı ilk andan itibaren problemlerle karşılaşır. Son nefesine kadar da problemlerinin çözümünü arar. Çünkü bir kere geldiği bu dünyada problemlerini çözebilmek ister. Bunu yapınca mutlu ve başarılı olacağını bilir. Karşılaştığı problemleri çözdükçe güçlenir. Hâkimiyeti artar ve marifet kazanır. Aslında sanıldığı gibi problemler hiç de kötü şeyler değildir. Bilakis problem, cevap bekleyen soru demektir. Problemlerin cevabı bulunamayınca insana dert olmaya başlar. Bazen de sahip olduğu problemlerle yaşamayı tercih eder. Oysaki hiçbir problem yaşanmak için insana verilmemiştir. Problemler çözülmek içindir, çözdükçe hayat insanı marifetlendirmek için daha başka sorular sorar.

 

sample

 

Günümüz dünyasında pek çok insan problemlerini çözemediğinde, problemlerini görmezlikten gelmeyi tercih eder. Çözülmemiş problemlerin bir süre sonra unutulup gideceğini zanneder. Yahut bu problemlerin kendi kendine çözüleceğini düşünür. Oysa hiçbir problem kendine başına çözülmez. Her cevaplanmamış soru bizim tarafımızdan çözülmeyi bekler. Çoğu insan bunun farkında olmadan yaşar. Problemlerinin, mutsuzluğunun veya başarısızlığının sebebini hep başkalarında arar. İşte o zaman suçlamalar başlar. Bazen kader, bazen hayat, bazen ülke koşulları, bazen eş, çocuk, kayınvalide, anne-baba, akla gelebilecek dış koşul ne varsa bu suçlamalardan nasibini alır. İnsanın yaşadıkları karşısında suçlamayacağı tek bir kişi vardır. O da kendisi…

“Öğretmen bana taktı, takmamış olsa ben sınıf birincisi olurdum.”

“Eşim beni mutlu edebilseydi, bugün ayrılmak zorunda kalmazdık.”

 “Ailem bana yol göstermiş olsaydı, bu durumlara düşmezdim.”

“Ortağım, beni dinlemiş olsaydı, iflas etmemiş olurduk.”

“Kriz olmasaydı, borçlarımı daha rahat kapatabilirdim.”

“Çocuklarım beni anlamış ve dinlemiş olsalardı, çocuklarımla tartışmak zorunda kalmazdım. Anneleri gibi onlar da beni hiç dinlemiyorlar.”

“Sigara içen arkadaşlarım olmasaydı, ben de başlamamış olurdum sigaraya.”

“Toplantıda beni zor duruma düşürmek için soru yağmuruna tuttular, terfi etmemi çekemiyorlar.”

“Oğlum babasına değil de, bana çekmiş olsaydı, üniversiteyi kazanırdı da bir işi olurdu.” 

Kontrol dışındakini suçlayarak insan kendini rahatlatır. Yaşadığı problemlerin kaynağını dışarıda bularak çözümü de dışarıda arar. Etki edemeyecekleri için sinirlenir.  Dışarıda kızdığı, tepki duyduğu onca şey iç dünyasını anlık olarak rahatlatır. Çünkü problemin sorumlusu ben değilsem, yetkilisi de ben değilimdir. Ancak başkaları değiştiğinde problemler düzelecekse şu an bir şey yapmama da gerek yok demektir.  Çünkü zordur kabul edebilmek… Yaşamda kendi yaptıklarımın sonuçlarını yaşıyorum diyebilmek... Bir problem yaşanıyorsa kaynağını da çözümünü de kendinde görebilmek... Kendi yaşamında başrol oynamak ve hayatının yetki ve sorumluluğunu üstlenmek…

GERÇEK PROBLEMLER – SAHTE PROBLEMLER

İnsan başkalarını suçlayınca problemleri çözülmez, aksine büyür. Tıpkı bir kar tanesinin çığa dönüşmesi gibi. Bu sefer de hayat ona çok zor gelmeye başlar. Ve sonrasında da “mış gibi” hayatlar yaşamaya başlar. Mutluymuş gibi, iyiymiş gibi, bir şey olmamış gibi davranır. Aslında bilir ki “mış gibi” yaparak sadece ve sadece kendini kandırır… Zamanla “mış gibi” yaşamakla bir yere varamayacağını anlar. Ulaşabildiği her yerde cevap aramaya başlar. Cevapları ararken de gerçekleri duymaya hazır olduğunu zanneder. Ancak; insana gerçeklerle yüzleşmek zor gelir. Aslında çoğu insan gerçeğin ne olduğunu bile tanımlamakta zorlanır. Bu yüzden de gerçekle sahteyi birbirine karıştırır. Problemlerinin çözümünün de iki yönlü olduğunun farkında değildir. Oysaki iki çeşit çözüm vardır: “Gerçek çözüm” ve “Sahte çözüm”. Sahte çözümler, insanın egosuna daha uygundur. Fakat sahte çözümler, gerçek problemleri büyütür. Gerçek çözüm ise çoğu zaman egoya ters düşer. Buna rağmen gerçek problemi çözmek için gerçek çözüm gereklidir. Böylece insan, tekrar aynı problemle karşılaşmaz.

Bu, aynı bir insanın ağrı şikâyetiyle doktora gitmesi ve doktorun sadece ağrıyı yatıştırmaya odaklanması gibidir. Ağrı kesici bir ilaç problemi sadece anlık yok eder ve sahte çözümdür. Ağrı kesicilerle problem yatıştırılırken de altta yatan gerçek hastalık ilerler ve tedavisi oldukça zorlaşır. Oysa ağrının altında yatan gerçek sebebi bulmak gerekir. Ona yönelik tedavi yaparsa kalıcı bir çözüme ulaşmış olur. Ağrının sebebi fazla kilolar veya romatizmalı bir hastalık olabilir. Gerçek sebebi anlamış olsa bunlara yönelik çözümler üretir. Böylece hastalığı uzun vadede gerçekten ortadan kalkmış olur.

İlişkilerde de benzer durumlar söz konusudur. Bir kadın eşinin ilgisizliğinden şikâyetçi olabilir. Gerçek problemin eşinin kendisine ilgi göstermemesi olduğunu düşünür. Bu yüzden eşinin arkadaşlarıyla konuşarak onu ikna etmesini ister. Onlar uyarırsa eşinin tekrar eskisi gibi ilgi göstereceğini düşünür. İlk birkaç gün işe yarar gibi gözükür. Fakat bir süre sonra eskisinden daha az ilgilenmeye başlar. Bunun nedeni, gerçek problemle değil sahte problemle uğraşmasıdır. Problem sahte olduğu için bulduğu çözüm de sahtedir. Burada eşinin ilgisizliği sahte problemdir.

Problem dış dünyada olunca çözümü de dış dünyada aranır. İnsan başkalarının müdahalesiyle problemi çözeceğini zanneder. Ancak bu, her seferinde problemi daha fazla büyütür. Gerçek problemi bulmak için insanın kendisine bakması gerekir. “Ben ne yaptım da bu adam böyle oldu? Eskiden böyle değildi, gayet ilgiliydi. Düne göre ne değişti?” Bu soruları sormuş olsa gerçek problem bulabilir.

Aslında gerçek problem, insanın burnunun dibindedir. Hemen yanı başında ama o problemi dışarıda aramayı seçer. Dış dünyaya bakınca insan kendi hatasını fark edemez. Çünkü insanoğluna kendisini sorgulamak zor gelir. Canı acısın istemez, başkalarını suçlayarak rahatlamak ister. Problemi kendinde bulmanın getirdiği acılarla yaşamak istemez. Bu da o insanı her seferinde gerçeklerden uzaklaştırır. Gerçekten uzaklaşmak, gerçek çözümü görmeyi de engeller.

İnsan yıllardır hep aynı şeyden şikâyet ediyorsa sorun vardır. Aynı konuda problemleri artarak devam ediyorsa sorun vardır. O konuda gerçek problemi henüz bulamamış demektir. Gerçek problemi bulmuş olsa hemen yanında gerçek çözümü de bulur. Problem ve çözümü her zaman yan yanadır. İlk başta insan problemi kendinde bulunca canı acır. Ancak sonra problemini tamamen çözebilmenin getirdiği rahatlığı yaşar. Her zaman, problemin çözümü zıddında gizlidir. Problemi gerçekten çözmek için uzaklara değil, en yakına bakmak gerekir. En az bakmak istenilen yere -kendimize- bakmak gerekir. Çünkü en önemli gerçekler insanın burnunun dibindekidir. Fakat insan onu dışarıda, uzaklarda arar. Yeter ki insan öğrenmeye açık olsun. “Ben biliyorum, haklıyım” demesin. Bunun yerine kendisini geliştirmeye, hatalarını düzeltmeye çabalasa işler kolaylaşır. “Çözülmez” denen, pek çok problem çözülmeye başlar.

 

sample

 

GERÇEK VE SAHTE

İnsanın gerçek ve sahte problemlerini ayırt edebilmesi gerekir. Bunun için gerçek ve sahtenin ne olduğunu bilmeye ihtiyacı vardır. Deneyimsel Tasarım Öğretisi, yeryüzünde gizlenmiş olan ve öğrenildiğinde insanı farkındalığa ulaştıran gerçekliklerden oluşur. Aynı zamanda sahte ile gerçeği, doğru ile yanlışı ayrıştıran bir bilgi teknolojisidir. İnsanın hayatta en çok merak ettiği şeylerden biri; “Gerçek nedir?” sorusudur. Tarih boyunca pozitif bilimlerde insanoğlu gerçeği merak etmiş ve anlamaya çalışmıştır. Gerçeği öğrenebilmek için denizin derinliklerine dalmış, insan anatomisini incelemiştir. Uzayın derinliklerine bakabilmek için aletler icat etmiş, kaynaklarını, zamanını harcamıştır. Sadece bilim adamları değil, tüm insanlar ilgilendiği konuda gerçeği öğrenmek ister.

Yaşantısında, ilişkilerinde, yaptığı işte gerçeği merak eder. Gerçekler gizlendiğinde veya bir konuda yalan söylendiğinde hoşuna gitmez. Bir an önce o konuda gerçeği öğrenmek ister. Çünkü yalan sahtedir ve hiçbir işe yaramaz. Sahte bir yöntemle bir insanın mutlu olması ve başarıya ulaşması mümkün değildir. Sahte, insanı sadece bir süre oyalar işin sonunda kesinlikle zarara uğratır. İnsan, hayatında başarılı ve mutlu olabilmek için gerçeği arar. Bu yüzden, gerçek yöntemlere ve gerçek davranış biçimlerine ihtiyaç duyar. Çünkü gerçek her zaman üstündür ve onu sahipleneni üstün kılar. Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin bir amacı da gerçeği deşifre etmektir. Böylelikle de ihtiyaç sahibine, ihtiyaç duyduğu konuda gerçeği aktarabilmektir.

DENEME YANILMA

İnsan mutlu ve başarılı olmak için gerçek ve sahteyi ayırmalıdır. Bunu yapamazsa yanlış yerlerde yanlış kazançlar arar. Yanlış davranışlarla ve yanlış hamlelerle olumlu sonuçlar bekler. Varmak istediği yer ya da gideceği yola dair bir bilgisi olmalıdır. Eğer yoksa bir bilinmezin içinden doğaçlama yapar. Sanki daha iyisiymiş gibi önüne gelene yönelir. Dener, yanılır, bulur ve sonunda öğrenir. Her seferinde deneyince ortaya çıkacak sonuçlara bakmalıdır. Başarılı ve başarısız sonuçları bizzat gözlemleyerek değerlendirmelidir. Bu şekildeki öğrenme yöntemi deneme-yanılma yöntemidir. Bu insan için değerli ama pahalı bir yöntemdir. Zaman kaybettiren ve kârı düşük bir yöntemdir. Bu sebeple Deneyimsel Tasarım Öğretisi deneme-yanılma yöntemini kullanmaz.

 

DENEYİM TRANSFERİ

Diğer bir öğrenme yöntemi olan deneyim transferini kullanır. Bu yöntem daha az maliyetlidir. Ulaşılması istenen hedef doğrultusunda deneyimselleştirilmiş öngörüleri insanlara sunar. Bu insanın hayattaki nihai amacına deneme yanılma yapmadan ulaştırır. En kısa ve en etkili biçimde ulaşma fırsatı sunar.  Deneyim transferi yöntemi birçok yönden avantaj sağlar. Ticaret yaparak para kazanmak isteyen biri, bu avantajlardan faydalanabilir. Bir kaç işyeri açarak, para kaybetmesine gerek yoktur. Deneme-yanılmayla “nasıl para kazanılır? ”ı öğrenmesi gerekmez. Ticarette başarılı ve başarısız olanların yaptıkları üzerinden, çıkarımda bulunabilir. Böylece neleri yanlış, neleri doğru yaptıklarına bakarak başarıya gidebilir. Bu tıpkı insanın bilmediği bir adresi sorması gibidir. O adresi bilenden, hangi yoldan nasıl gideceğini öğrenmesidir.

Deneyim transferi yerine, deneme-yanılma yolunu seçmenin bazı dezavantajları vardır. Öncelikle insanın bu dünyada sınırlı bir süresi vardır. Deneme-yanılma yolunu tercih etmek, geriye gelmeyecek olan zamanı kaybettirir. Çünkü insanın bu hayatta sahip olduğu en değerli şey zamandır. Çocuğu ergenliğe gelmiş ebeveyn, “Şimdiki aklımız olsaydı, çocuğumuza daha çok sorumluluk verirdik” diyebilir. Fakat geriye dönmek mümkün değildir. Sağlıkla ilgili problem yaşandığında zaman çok kıymetlidir. Farklı farklı tedavi yolları denemek bir tercihtir. Ancak doğru tedavi yöntemini bulmak bazıları için gecikebilir. “Bir de biz deneyelim ticaret yapmayı” denebilir. 

 

sample

 

İnsan, birilerinden deneyim transferi yapmadan, ticarete atılabilir. Bu riski almak insana sermaye olarak koyduğu parayı kaybedebilir. Yıllarca biriktirdiği para, çok kısa sürede tükenmiş olur. Nasıl bir insanla evlenilmesi gerektiğini de deneyebilir. “Evlendikten sonra nasıl olsa değişir” düşüncesiyle evlenebilir. Ancak yanlışını fark edince, bir kaç sene sonrasında da boşanır.

İnsan deneme-yanılma yöntemiyle hayatta her şeyi öğrenemez. Eğer bir bilgi eğitim yolu ile edinilemiyorsa mutlaka deneme-yanılma yöntemine başvurmak gerekir. İçtiğimiz çayın tadını daha önce hiç çay içmemiş birine ne kadar anlatmaya çalışırsak çalışalım, çayın tadının nasıl olduğunu anlamak için mutlaka o çayın tadına bakması gerekir. Fakat hayatın içinde öğrenmenin yapılabildiği her konuda mutlaka deneyim transferine ihtiyaç vardır.

Deneyim transferi yapabilen insan, hedefine az hata yaparak ulaşır. Daha az maliyetle daha büyük sonuçlar alır. Bu, hepimizin bildiği “optimum sonuç ”’tur. Başkalarının hayatına kendine ders çıkartmak için bakan insan her zaman daha ileri gitmeyi hak eden insandır. Hayat bir seçim olduğundan doğru ve yanlış seçenekleri daha net görebilen, kısıtlı olan zamanı daha iyi kullanabilendir. İlişkilerinde de daha mutlu olurlar. Deneyim transferi yapabilen insan, çözüm bulabilme marifetini geliştirir. Hayatını kolaylaştırır ve yaşam kalitesini artırır.

Deneyim transferinin en temel çeşidi insanın kendi hayatından yaptığı deneyim transferidir. Dolayısıyla kendisine verilen ömrü hakkıyla yaşamış ve kendi hatalarından ders çıkararak yolunu bulmuştur. Bir üst çeşidi ise başka bir insandan deneyim transferi yapmaktır. O yüzden mesleği öğrenmek için o mesleğin ustasına çırak olunur. Bu sebeple üniversite okuruz. İnsan kendi hayatından deneyim transferi yaparak bir ömür yaşarken, başkalarının hayatından deneyim transferi yaptığında ömür içinde ömür yaşamış olur.  

İnsan sadece kendisinden ya da başka bir insandan değil aynı zamanda hayvanlardan da bir şeyler öğrenebilir. Neden hayvan? Çünkü hayvanların hiçbir sürecinde yapaylık yoktur ve hamlelerinde kesinlikle başarıya ulaşırlar. Hayvan ne yapıyorsa sadece hayatta kalmak için yaptığı için yaptığı her şey mükemmele yakındır. Bugüne kadar ne tasarlandıysa hep hayvanlara bakarak tasarlandı. Uçak bir kuşa bakarak, gemi kaza bakarak, denizaltı balığa bakarak modellendi. Bu yüzden ticaretin sırrını bir örümcekten, bereketin sırrını karıncadan öğrenebiliyoruz.

Hayvanlardan yapılan deneyim transferinin de bir üstü bitkilerden deneyim transferi yapmaktır. İnsan kurak dönemde bitkinin besini nasıl depoladığına, rüzgârda yapraklarının küçülüp büyümesine bakıp kıtlığını ve bolluğunu şekillendirebilir. Bu nedenle Deneyimsel Tasarım Öğretisi ’nin içinde sadece insanın deneyimleri değil, hayvanların ve bitkilerin de deneyimleri bulunur.

Gök cisimlerinin döngüsünden de insan kendi hayatına bir deneyim transferi yapabilir. Devasa kütlelerin kendilerine tayin edilen yörüngede yüzmesi ve asla o yörüngeden çıkmıyor olması şaşılması gereken bir şeydir. Hatta geleneksel hareket yasaları bile geçerliliğini yitirmiş, evrensel kütle çekim yasaları devreye girmiştir. İnsanın hayatı da bir döngüden ibarettir. İnsan kusursuz olan bu döngülere bakıp kusurlu olan döngülerini tamir edebilir, iyileştirebilir. İnsan çevresinde olan canlı ve cansız varlıklardan çok şey öğrenebilir. Yeter ki tabiatta gizlenmiş olan ilme bakmayı becerebilsin, cahil olduğu konuları kabul edebilsin.

DENEYİM TASARIMI

Bu öğretinin içinde sadece geçmiş deneyimler bulunur. Ama bu deneyimler sadece bir kişiye ya da bir gruba ait değildir. Tabiatın bundan önce hiç değişmemiş bundan sonra da hiç değişmeyecek olan deneyimleridir. İsmindeki “Deneyimsel” kısmını geçmişten alır. Yeryüzündeki tüm canlı ve cansız varlıkların ortak deneyimleri harmanlar. “Tasarım” kısmı ise geleceği temsil eder. Geçmiş deneyimleri ihtiyaç halinde günümüzde kullanır. Böylelikle de geleceğe bir köprü kurar. İnsanların dününün, bugününün ve yarınının haritasını öngörülerle çizmesini sağlar. Deneyimsel Tasarım Öğretisindeki bilgiler insanı öngörü sahibi yapar. İnsanın geleceği bilmekle ilgili bir marifeti yoktur. Eğer gerçek bilgilere sahipse, öngörü sahibi olur. Öngörü sahibi kişinin de tercihlerindeki doğruluk payı artar.  İnsan bugün yaptıklarıyla yarınını şekillendirir. Bugün yapacağı doğru hamlelerle yarınını tasarlayabilir. İnsanın geçmişini değiştirmesi mümkün değildir. Deneyimsel Tasarım Öğretisi ile insan geçmişinin yanlış izlerini doğrusu ile değiştirerek geçmişini yeniden tasarlayabilir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, sunduğu stratejilerle insanların daha marifetli olmalarına destek olur. Bu da hedeflerine ulaşmalarını sağlar. İnsanın bugün ne olduğuyla ilgilenmez. Dününe göre bugün nerede olduğuyla ve nereye gitmek istediğiyle ilgilenir. Gitmek istediği yere nasıl ulaşacağıyla ilgili yöntemler paylaşır. Bu yöntemler her zaman, her yerde ve herkes için geçerlidir. İnsan rastgele yaşamayı tercih ettiğinde yaşadıklarından deneyim çıkartamaz. Stratejisi olmadığında aynı hataları defalarca yapmaya devam eder. Sürekli mutsuz ve acı çeken bir insan olur. 

 

sample

 

 

SOYUT YASALAR

Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanları, doğayı ve toplumları inceler. Bugüne kadar hiç değişmeyen bundan sonra da hiç değişmeyecek yasalarını deşifre eder. Bu yasalara uyumsuz kalındığı her konuda insanın problemleri büyür. İşin sonunda gerileyen ve aşağılara düşen olur. Yasalara hâkim oldukça insanın başarıları ve mutluluğu artar.

Hayatın içinde somut yasalar olduğu gibi soyut yasalarda vardır. Bunlar her zaman, her yerde ve herkes için geçerlidir. İnsanlar kurallar koyarlar ama zaman zaman o kuralları değiştirebilirler. Anne çocuğunun şeker yemesini istemediği için eve şekerli bir şey alınmaması kuralını koyar. Fakat eve gelen misafir şekerli bir pasta getirdiğinde çocuklarının yemesine izin verir. Baba akşam sekizden önce televizyonun açılmama kuralını koyar. Fakat eğer sevdiği takımın maçı akşam sekizden önceyse, televizyonu ilk açan o olur. Patron işe alım kuralları koyar, herkesin uymasını ister. Fakat kendi oğlunu işe alırken o kurallara uymaz. Hayatın kuralları, soyut yasalar ise kişiye, zamana ve duruma göre değişmez. Her zaman geçerlidir ve tutarlıdır.

Soyut yasalar somut yasalar gibi elle tutulup, gözle görülemediği için kolay algılanamaz. Bir yerçekimi yasası ya da suyun kaldırma kuvveti gibi değildir. İnsan açıklayamadığı her şeye tesadüfmüş gibi yaklaşır. Sanki davranışlar farklı sonuçlar doğurabilirmiş gibi düşünür. Oysa detay bilgiyi bildiği zaman aynı koşullarda aynı davranışın hep aynı sonucu verdiğini fark eder. Bu, aynı bir suyun kaynama noktasında olduğu gibidir. Saf su 100°C’de kaynar. Bu her zaman geçerli bir yasadır. Ne var ki içindekiler değiştiğinde ya da yükseklik değiştiğinde kaynama noktası da farklılaşır. Suya yağ eklendiğinde artık kaynama 100°C’de gerçekleşmez. Bir dağın tepesinde de kaynama noktası 100°C’den daha düşük bir sıcaklıkta olabilir. Suyun kaynama noktası ile ilgili detay yasa bilinmediğinde insan su bazen 100°C’de kaynıyor, bazen kaynamıyor zanneder. Aynı bu somut yasada olduğu gibi insan davranışlarının da detayına göre hiç değişmeyen sonuçları vardır. Dünyanın neresine gidilirse gidilsin bir çocuk aynı şekilde şımarır ve aynı şekilde toparlanır.

Doğada asla doğaçlama yoktur. Her şey bir yasaya bağlı olarak ilerler ya da geriler. İnsanlığın bilim ve ilim yapabilmesinin sebebi doğanın içindeki değişmeyen yasalardır. Bu yasalar bilinmediğinde veya bilip uyumsuz kalındığında problemler büyür. Yasalara hâkim oldukça insanın başarıları ve mutluluğu artar.  Bu hayattaki en büyük konfor budur.

Bu yasaları bilenler ise hayatın içindeki sebep sonuç ilişkisini kurabilirler. Hayat, sebep ve sonuç ilişkisine dayalıdır. Sebep-sonuç ilişkisini anlayabilmek için de soyut yasaları bilmek gerekir. İnsanlar başlarına gelen şeyleri şans ve tesadüf olarak düşünürler. İnsan sebeplerini değiştiremediği sürece sonuçlarını değiştiremez. Hep aynı hatayı yapıp aynı yoldan gidip farklı bir yere çıkmayı beklemek gibi… Hayatta şans ve tesadüf diye bir şey yoktur. Soyut yasaları hayatına geçirebilen insan, sebep sonuç ilişkisini kurmaya başlar ve hayatın içindeki iz ve işaretleri görmeye başlar.

İZ VE İŞARETLER

İnsan günlük hayatın koşturmacası içinde alışılmışın dışında pek çok olaylar silsilesi ile karşılaşabilir. Aslında bu olaylar hayatın içinde insana sunulan iz ve işaretlerdir. İşaret bir olay olmadan önce, iz ise olaydan sonra oluşur. Bu iz ve işaretler aslında gidilmek istene yöne dair insanın karşısına çıkan yön tabelalarıdır. Bu tabelalar doğru okunduğu takdirde bir anlam taşır. Aksi halde insanın paranoyalarını artırmaktan öteye geçmez. Yön tabelalarının öyle bir lisanı vardır ki yeryüzünde konuşulan hiç bir lisana benzemez. Bu öyle bir lisandır ki yeryüzünde pek az insan onu okuyup anlayabilir ve bu tabelalarla hamlesini tasarlayabilir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi ‘nin insana sunduğu en önemli stratejilerden biri de hayatın içinde karşılaşılan bu yön tabelalarının doğru bir şekilde okunmasını ve anlaşılmasını sağlamaktır. Yani, hayatın lisanını öğretir. İnsan da hayatın lisanını öğrendiğinde ne yapması gerektiğini öngörebilir ve karşılaşabileceği engellere ve düşebileceği tuzaklara karşı daha hazırlıklı olabilir.

İnsan gökyüzünde gri bulutlar gördüğünde yağmur yağacağını veya bir martı gördüğünde yakınlarda denizin olduğunu bilir. Ormanda bir ayak izi fark ettiğinde yakınlarda başka bir canlının olduğunu anlayabilir. Bunlar iz ve işaretlerdir ve doğru deşifre edildiğinde önlem alabilmeyi veya hamleyi doğru tasarlayabilmeyi sağlar. Dolayısıyla iz ve işaretleri okumak, hayatın lisanını bilmek çok kıymetlidir.

Hayatın içinde ara ara sunulan yön tabelalarının varlığı insana sunulan en büyük lütuftur. İnsan bu tabelalar sayesinde varmak istediği yere en kısa yoldan, en maliyetsiz ve en karlı şekilde varabilir. Yön tabelalarını doğru anlamak insanı afaki hamlelerden kurtarır.

Deneme-yanılma yöntemi ile yön tayinini en aza indirir. Daha çok deneyimsel yöntemlerle insanın varmak istediği yere ulaşmasını sağlar. Varılmak istenen yer ise tüm insanlık için ortaktır.

Tüm insanların ömür boyunca bıkmadan usanmadan koşturdukları iki yer vardır bu hayatta. Dününden daha başarılı ve daha mutlu olmak... Bunlar insanın hedefi değil insanın en büyük iki amacıdır. Bugüne kadar her ikisine dair yazılan, çizilen ve paylaşılan tonlarca bilgi oldu. Farklı öğretiler ve teoriler ortaya konuldu. Belki de üzerine binlerce kitaplar okundu. Var olan literatürden farklı olarak söylenmesi gereken şey; mutluluğun ve başarının insanın içinde olan şey değil, bilakis insanın varmaya çalıştığı ve varmak için doludizgin koştuğu bir süreç olduğudur. İnsanın seçimleri, kararları, vazgeçişleri, taarruzları, sakınmaları, istekleri, hamleleri ve davranışları onu en büyük amaçlarına götürür. İşte bu süreçte, insanın en önemli amaçlarına giderken hayatın gönderdiği yön tabelalarını doğru okuması gerektiği aşikârdır.

Hayatta insana merhamet edilip onlarca iz ve işaret verilmekte, fakat insan nedense bunlara hep yüz çevirmektedir. Çoğu kez kendi içindeki dengenin bozulmasından, aşırılıktaki olan davranışlarından, bağımlılıklarından dolayı yön tabelalarını görmezden gelerek hayatına yön verir. Yön tabelalarının da öyle bir lisanı vardır ki, bir defa anlamayınca bir sonraki yön tabelasındaki yazılanlar daha silik olmaya başlar. Bu sefer onu okumak biraz daha zorlaşmıştır.

Ne kadar yadırgarsak yadırgayalım hayat sadece onu anlayana konuşur, anlamayana konuşmaz. Her seferinde giderek silikleşen, belirginliği kaybolmuş tabelaların sonunda o manzara ile karşılaşır insan. Aklında kalan hep son fotoğraf karesi olur. Hep son kareye göre yorum yapar. Sanki o an o kare ile karşılaşmış gibi görünür. Aslında o son fotoğraf karesinde olacağı daha öncesinden ona bildirilmiştir. Aldatıldım, terk edildim, iflas ettim, dersten kaldım, hasta oldum... Bunun gibi daha birçok şey. Aslında o anda aldatılmadı insan, daha önce de aldatılmıştır ama şu an fark etmiştir. Aslında o an iflas etmedi, dersten de kalmadı. Daha önce bunlar olmuştu zaten. Bunların olacağına dair pek çok işaret ona gösterilmiştir. Ama insan anca farkına varmıştır.

Bütün bunlar insanın yön tabelalarını dikkate almayışından başına gelmiştir. Keşke, hayat ilk işareti verdiğinde o işaretler algılanabilseydi... Tabelaların söyledikleri okunabilse belki muhtemel kötü sonucun da önüne geçebilir, hamleler daha iyi olana doğru tasarlanabilirdi. Olay olduktan sonra önlem almak ancak bir sonraki yanlış hamleyi kurtarır. Şu anki karşılaşılan zararı telafi edemezdi.

İnsanın iz ve işaretleri okumaya dair bir ilmi yoksa deneyimselleştirilmiş bir öngörü yapamıyorsa bir bilinmezin içinden doğaçlama yaparak hayatına yön verir. Oysaki en kötü yaşam şekli doğaçlama yaşamaktır. Bu sebepten dolayı insanın amacına ulaşmaya çalışırken yolda karşılaştığı irili ufaklı yön tabelalarını iyi okumasına ihtiyaç vardır. Deneyimsel Tasarım Öğretisi de sunduğu stratejiler ve deşifre ettiği soyut yasalar ile hayatın içinde karşılaştığımız yön tabelalarının lisanını bize öğretir. İnsan bu lisanı öğrenince ilme dayalı sonuç tahmini yaparak karşılaştığı olaylara karşı doğru tepkiler verebilir ve nihai amacına ulaştıran seçimleri daha kaliteli bir biçimde yapabilir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi bir bilgiyi müfredatına alırken tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılabilir olmasını ister. Bir bilgi bu dört özellikten sadece birini bile barındırmıyorsa müfredata alınmaz. Deneyimsel Tasarım Öğretisi irdelemeden bir bilgiyi kabul etmez, irdelemeden reddetmez.

 

sample

 

DENEYİMSEL TASARIM ÖĞRETİSİ ‘NİN BİLİMSEL ÇALIŞMA YÖNTEMLERİNDEN BİRİ OLAN ‘’TUTARLILIK İLKESİ‘’ NEDİR?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, bilimsel araştırma yöntemleri kullanarak ortaya koyduğu tüm yasaları yine bilimsel güvenilirlik yöntemleri ile test eder. Bu güvenilirlik yöntemlerinden biri tutarlılıktır. Tutarlılık, yasasal bir düzen içinde tanımlanan tüm yasaların, tüm durumlar ve konular için geçerli olması halidir. Diğer bir deyişle, ortaya konan yasaların birbiri ile çelişkili sonuçlar üretmemesi de denilebilir. Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin, bugüne kadar geniş kitleler tarafından kabul görmesini sağlayan sebep, deşifre ettiği yasaların ve ortaya koyduğu stratejilerin kendi içinde tutarlı oluşudur.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi içindeki her bir bilgi diğer bir bilgiyle ortak bir yasa üzerinden birbirine bağlıdır. Bir bilimsel güvenirlilik yöntemi olan tutarlılık; ortaya koyulan bilgilerin kendi içinde bir sistematiğe sahip olmasını sağlar. Her bir bilgi bir sonraki bilgiyi destekler ve ispatlar niteliktedir. Bilgiler arasında herhangi bir çelişki yoktur. Tam aksine tüm bilgiler arasında mutlak bir ilişki vardır. Tıpkı fizik, kimya veya matematik gibi pozitif bilimlerdeki aksiyom ve yasaların diğer aksiyom ve yasalar ile olan ilişkisi gibi... Nasıl ki pozitif bilimlerde tutarlı bir bilgi, bir diğer bilgiye kapı açarsa, Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nde anlatılan her bir bilgi de yeni bir bilgiye kapı açar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi içindeki her bilgi, salt gerçekliğin ifadesidir. Gerçek, aynı zamanda tutarlı içerik demektir. Bilimsel tüm süreçlerde de ortaya konduğu üzere, bir bilginin gerçek olup olmadığının belirlenebilmesi için tutarlılık testinden geçirilmesi gerekir. Bir bilginin ne kadar tutarlı olduğu, kendisinin zıddı meydana geldiğindeki durumlara bakılarak anlaşılabilir. Verilen bilginin tam zıddında meydana gelen sonuç, kendisi meydana geldiğindeki ortaya çıkan sonuçtan ne kadar zıtsa, verilen bilgi o kadar gerçek ve bir o kadar da tutarlıdır. Aynı zamanda, tutarlı bir bilginin hem rasyonel, yani akıl ve mantığa yatan hem de diğer bilgilerle uyumlu olup birbirini desteklemesi gerekir. Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nde yer alan tüm bilgiler hem rasyonel hem de diğer bilgilerle ilişkilidir.

Gerçeği anlamak için ilişkili olduğu ile “tutarlı mı“ “değil mi“ yi test etmek gerekir. Gerçek bilgi ilişiği ile tutarlıdır. Gerçek bilgi çıkarım yaptırır. Bildiğimiz bilgiden, ilişkili olan ve bilmediğimiz bir bilgiye geçebilir eğer o bilgi gerçekse. Bildiğimizden bilmediğimiz bilgiye geçince çıkarım yapmış oluruz. Gerçek bilgide çıkarım vardır, çıkarım varsa gerçektir. Hiç ilgisi olmayandan ilişkisi olana geçebilme, bir bilgiden elimizde olan ilimle daha önce sahip olmadığımıza ulaşmak deneyimsel veri transferidir. Bir bilgi tutarlıysa, her zaman, her yerde ve herkes için geçerlidir demektir. Eğer bir bilgi bir başka bilgiye ulaşmamızı sağlamıyorsa o bilgi sahte demektir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi’ndeki bilgiler de tutarlı ve gerçek olduğu için, bu bilgileri hayatına geçirebilenler doğru seçimler yapmaya, sahteden uzaklaşmaya başlarlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi’ndeki bilgilerin gerçek olup olmadığı ispatlara dayanarak anlatılır.  Tıpkı, el örmesi bir kazak gibi ilmekler birbirini takip eder ve birleşir. Birleştikçe bir bütün ortaya çıkar ve bir kazak meydana gelir. O kazağın varlığının delilleri ilmeklerdir. Her ilmek, diğer ilmeğin varlığını ispatlar. Bu yüzden aralarında bir ilişki vardır. Bu bağları takip ederek ilişki örgüsüne bakar ve kazağın gerçekliğindeki alt yapıyı anlarız. Ancak ilmekler yoksa gerçekte kazak da yoktur. Delillere dayanarak değil, ispatlara dayanarak anlatılan bilgileri insanın zihni çabuk kabul eder. Çünkü gerçekleri anlayabilmek kolaydır.

 

DENEYİMSEL TASARIM ÖĞRETİSİ “FAYDACILIK PRAGMATİZM İLKESİ” NEDİR?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi’ndeki tüm bilgiler pragmatiktir. Yani bir bireyin toplamdaki faydasını göz önünde tutarak oluşturulmuş bilgilerdir. Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nde bir bilgi ancak fayda sağlıyorsa aktarılır. Faydalı olan bir bilginin kişiyi tüm zamanlarında daha iyiye götürme özelliği vardır. Bu sebeple Deneyimsel Tasarım Öğretisi’ndeki tüm bilgilerin amacı bireyin tüm zamanlarında dününe göre iyi olmasına yardımcı olmaktır. İnsan, doğası gereği anlık çıkarları ile toplamdaki faydasını karıştırabilir. Anlık olarak acı verebilecek pek çok şey, ona hayatının toplamında fayda sağlıyor olabilir ya da anlık olarak keyif veren pek çok şey onu toplamda zarara uğratabilir. Deneyimsel Tasarım Öğretisi insana anlık haz ve toplamda fayda veren pek çok şeyin ayrımını belirgin bir şekilde yapmasını sağlayacak bilgiler içerir. Her bilgi daha büyük bir fayda sağlamak için aktarılır. Daha büyük bir fayda sağlamayacaksa o bilgi müfredata dâhil edilmez. Bu bilgiler kişinin tüm hayatında mutlu ve başarılı olmasına destek olmak için tasarlanmıştır.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi insan davranışlarını incelediğinden davranışsal boyuttaki doğruyu ve yanlışı ayrıştıran bir bilgi teknolojisi de denilebilir. Bu ayrıştırmayı yaparken o davranışların meydana getirdiği sonuçlara göre değerlendirme yapar. Bu değerlendirme yapılırken “faydacılık ilkesi” bir yöntem olarak kullanılır.

Termodinamik yasalardan elektromanyetizmanın temel varsayımlarına kadar fiziğin en temel konuları doğada bir boşluğun olduğunu kabul etmediği gibi hayatın içinde de boşluğun olduğunu kabul etmez. Buradan yola çıkılarak, ele alınan bir bilginin ya faydalı ya da zararlı olduğu gerçeğine ulaşılır. Fayda sağlamayan her şey mutlaka zarar verecektir. Dolayısıyla hayatın içinde insanın yapmış olduğu her davranış ve hamle onu ya faydaya ya da zarara yaklaştırır. Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin içerdiği bilgilerin pragmatik özelliği sayesinde bireyin her bir davranışında kendisini faydaya yaklaştırması, zarardan da bir o kadar uzaklaştırması hedeflenir.

 

DENEYİMSEL TASARIM ÖĞRETİSİ “UYGULANABİLİRLİK İLKESİ” NEDİR?

Uygulanabilirlik ilkesi, bir bilginin doğrudan bir insanın hayatına geçirilebilir olması ile ilgilidir. Bilgiler pratiktir, her zaman ve her yerde uygulanabilir. Anlatılan her içerik, hemen hayata geçirilebilen pratik bilgilerden oluşur. Deneyimsel Tasarım Öğretisi; yeryüzünün deneyimleriyle tasarlanmış bir bilgi topluluğu olduğundan uygulanamaması söz konusu değildir. Öğretiyi duyan kitlelerin de anlatılan bilgilerin taşıyıcısı değil yaşayıcısı olması hedeflenir. İnsan zihni duyduğu ama uygulayamadığı bilgiyi saklama yeteneğine sahip değildir. İnsan öğrendiği bilgiyi uyguladıkça o bilgiye değer verir ve sahiplenir. 

Hayatın içinden çıkan deneyimlerden oluştuğu için anlatılan bilgiler birileri tarafından uygulanmış demektir. Birilerinin uygulayabilmiş olması, herkes tarafından da uygulanabilir olacağı anlamına gelir. Anlatılanlar teoride kalmaz. Bilgiler hayatın her alanında, iş hayatında, ikili ilişkilerde, ebeveyn çocuk ilişkisinde uygulanabilir.

 

DENEYİMSEL TASARIM ÖĞRETİSİ “ANLAŞILABİLİRLİK İLKESİ” NEDİR?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi bilimsel verilerden ve araştırma yöntemlerinden faydalanır. Ancak bunları strateji olarak insanlığın kullanımına sunarken çok yalın ve sade bir dil kullanır. Bilimsel olarak araştırır ama sanatsal olarak aktarır. Bu sebepten dolayı anlatılan bilgiler toplumun farklı eğitim ve kültür seviyelerindeki insanlar tarafından anlaşılabilir. İnsanları etkilemek için az bilinen kelimeler ve birtakım terminolojiler barındırmaz. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, anlaşılabilirlik ilkesini epistemoloji üzerine inşa eder. Epistemoloji, kavramların gerçek anlamlarını, doğasını ve kaynağını ele alır ve ortaya çıkartır. İnsan, doğası gereği duyduğu her bilgiyi bildiğini zanneder. Günlük dilde gerçek anlamlarını bilmeden onlarca kelime kullanır. Oysa kullandığı kelimelerin zihnindeki tanımı başka gerçek tanımı başkadır.

İnsan, bir davranışı ya da kavramı anlayamadığında ona verdiği tepkiler de doğaçlama olmaya başlar. Bir bilinmezin içinde denemeler ve yanılmalar yapar. Bir acı ile karşılaştığında uzaklaşan insan bir haz bulunca da ona yaklaşmak ister. Edindiği tecrübe ve yanılgılarıyla bir kez geldiği şu hayata yön vermeye çalışır. Yön verirken varmaya çalıştığı tek yer yani ana amaç: başarı ve mutluluktur.

Amaçlar tüm insanlar için ortak olsa da buna götürdüğüne inandığı hedefler çok farklıdır. Hedefleri belirlerken de çoğu kez başarı ve mutluluğun epistemolojisini değil zihnindeki kendi tanımlamış olduğu başarı ve mutluluğa yönelik hedefler belirler. Belirlediği hedeflerin sonunda da o hedefin kendisini gerçek mutluluk ve başarıya götürmediğini farkeder. Hâlbuki gerçek başarıya ve mutluluğa ancak onları doğru tanımlayarak erişilebilir.

Bu sebeple, Deneyimsel Tasarım Öğretisi, kavramların gerçek anlamlarını açıklar. Tıpkı başarı ve mutluluk gibi günlük dilde sık sık kullandığımız pek çok kelimenin de epistomolojisini (gerçek anlamını) deşifre ederek insanlığın kullanımına sunar. Kavramların gerçek anlamları bilindiğinde kişinin zihnindeki belirsizlikler ortadan kalkar. Bu yüzden insan, düşebileceği tuzaklara ve alabileceği önlemlere karşı daha hazırlıklı olur. Bireyin hem doğru yerde tepkiler verebilmesini sağlar hem de gerçek problemini fark ettirip bireyi çözüme ulaştırır.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nde anlatılan tüm bilgiler bu dört temel süzgeçten geçirilmiş ve hayatın içindeki her alana uygulanarak bilgilerin tutarlılığı gözden geçirilmiştir. Bu dört temel ilkeden sadece bir tanesi bile o bilginin özelliği değilse bilgi müfredat dışı kalır.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, susuzluğunu gidermek için yıllarca tuzlu su içmiş birine gerçek suyu hatırlatırcasına;

Kişinin zihnindeki belirsizliği giderir,

Düşebileceği tuzaklara ve alabileceği önlemlere hazırlıklı yapar,

İstenilen sonuçlara deneme yanılma yapmadan ulaşma fırsatı sunar,

Hedefe giderken nelere dikkat edilmesi gerektiğini söyler,

En uygun yolu gösterir,

Öngörüsünü geliştirir,

İnsanın doğru yerde doğru tepkiyi vermesine yardımcı olur,

Gerçek problemini fark ettirip çözüme ulaştırır,

Bunca bilinmeyenin olduğu bir hayatta yaşamın bugüne kadar değişmemiş ve sonrasında da hiç değişmeyecek yasalarını bilmek insana büyük konfor sağlar…